Özlem YURTÇU KARABULUT - Feridun AÇIKGÖZ / İSTANBUL, (DHA)- 13 Eylül Dünya Sepsis Günü nedeniyle sağlık camiası sepsisin yıkıcı gücüne bir kez daha dikkat çekti. Her yıl 11 milyon can alan bu 'görünmez katil', vücudun enfeksiyona aşırı tepkisiyle organ yetmezliğine yol açan bir kriz. Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Doç. Dr. Fethi Gül, ciddi enfeksiyonlara yol açan bazı mikroorganizmalardaki antibiyotik direncinin yüzde 100'lere kadar ulaştığını söyledi.Sepsis her yıl 50 milyona yakın kişiyi etkiliyor ve her 3 saniyede bir kişi sepsisten hayatını kaybediyor. Sepsisle mücadelede en büyük koz antibiyotikler. Ancak toplumsal antibiyotik direnci, tedavide çaresiz bırakabiliyor. Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Doç. Dr. Fethi Gül, 13 Eylül Dünya Sepsis Günü nedeniyle önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Gül, ciddi enfeksiyonlara yol açan bazı mikroorganizmalardaki antibiyotik direncinin yüzde 100'lere ulaştığını söyledi ve yoğun bakım yataklarının uygunsuz kullanımı nedeniyle de sepsis hastalarının yönetiminin zorlaştığını kaydetti. Doç. Dr. Fethi Gül, derneğin Enfeksiyon Çalışma Grubu'nun yaptığı ‘nokta prevalans’ çalışmasının verilerine de değindi. Doç. Dr. Gül, yoğun bakım hastalarında ölümcül olabilen dirençli enfeksiyonlarla savaşta en önemli silahlardan biri olan karbapenem grubu antibiyotiklere karşı direncin, 7 yıl öncesine kıyasla yüzde 100'lere ulaştığını vurguladı ve “Bu, inanılmaz korkunç bir tablo" dedi.100 HASTADAN 80’İNDE ANTİBİYOTİKLER İŞE YARAMIYORDoç. Dr. Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yoğun bakım enfeksiyonlarında üst solunum yolu enfeksiyonları (ventilatör ilişkili pnömoni gibi) başı çekerken, kan dolaşımı ve üriner sistem enfeksiyonları da ikinci sırada yer alıyor. Üriner enfeksiyonlar son 10 yılda iki kat artmış. Bazı patojenlerde antibiyotik direnci yüzde 40'lardayken şu anda yoğun bakımlardaki bazı patojenlerde antibiyotik direnci yüzde 80'lere ulaşmış durumda. Yani yüz hastadan 80'inde antibiyotikler işe yaramıyor. Sadece 20 hastada antibiyotik tedavisine yanıt alabiliyorsunuz. Bu da inanılmaz korkunç bir durum. Toplumdaki uygunsuz antibiyotik kullanımı, direnci körüklüyor ve enfeksiyon döngüsünü besliyor."YOĞUN BAKIM YATAKLARI UYGUNSUZ KULLANILIYORTürkiye'deki yoğun bakım yataklarının uygunsuz kullanımının da sepsisle mücadelede ellerini zayıflattığını vurgulayan Doç. Dr. Gül, “Aslında Türkiye'deki 1, 2 ve 3’üncü basamak yoğun bakım yatak sayısı 50 bin civarında. Bunun 18 bini üçüncü basamak yoğun bakımlarda. Devletteki yoğun bakım yatak oranı yüzde 60, özel hastanelerde ise yüzde 40 civarında. Ancak en büyük engel, uygunsuz yatışlar. Palyatif bakım gerektiren veya hayati tehlike taşımayan uzun süreli hastaların taburculuğunu hızlandırabilsek, asıl yoğun bakım hastaları tedaviden ciddi anlamda daha fazla fayda görebilecek, onlar için yoğun bakım yatak rezervi de sağlamış olacağız. Bu kısır döngü, enfeksiyon oranını artırdığı gibi dirençli mikroorganizmaların yayılmasına da zemin hazırlıyorö dedi.'ANTİBİYOTİK DİRENCİ BİREYİ DEĞİL TOPLUMU ETKİLİYOR'Sepsisin en önemli tetikleyicisi ise toplumsal enfeksiyonlara gelişen antibiyotik direnci. Doç. Dr. Gül, “Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz, antibiyotik başlanması ve sonlandırılması kesinlikle hekim kontrolü altında olmalıdır. Mesela bir diş ağrısı için hemen antibiyotik başlamak doğru değil. Antibiyotiği ağrı kesici gibi kullanmak doğru değil ki ağrı kesicilerde de bir direnç gelişebiliyor. Ama antibiyotik direnci sadece bireye değil topluma da zarar veriyor. Uygunsuz antibiyotik kullanımının yaygınlaşması, enfeksiyon direncini daha da artırıyor. Öte yandan yoğun bakım hekimleri olarak bizlerin de antibiyotik yazma yetkisine sahip olması gerekiyor. Çünkü bu hastaları yoğun bakımlarda 7/24 takip eden, hastanın klinik iyileşmesini birebir gözlemleyen hekim grubuyuz. Bu yetkinin tanınması, hastaları kurtarma anlamında da çok önemli. Bazen antibiyotik başlamaktaki gecikmeler, hastanın gidişatını da olumsuz etkileyebiliyor" diye konuştu.'ŞU AN EN BÜYÜK KÜRESEL SAĞLIK KRİZİ: POST-SEPSİS SENDROMU'Sepsis'in uzun vadeli yaralarına da işaret eden Doç. Dr. Gül, Covid pandemisinden sonra küresel anlamda en büyük sağlık probleminin post-sepsis sendromu olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle noktaladı: “Sepsis sonrası hayatta kalan hastaların yüzde 50'sinde post-sepsis sendromu gelişiyor. Kas güçsüzlüğü, yeme bozuklukları, depresyon, post-travmatik stres ve tekrar enfeksiyon riski. Özellikle yaşlılar ve çocuklar en savunmasız grup. Bu hastaların taburcu olduktan sonra takip edilmesi hatta bu hastalara özel polikliniklerin kurulması gerekli. Sepsisten korunmanın ya da önlemenin birkaç yolu var. Bunların başında tabii ki hijyen kurallarına uymak ve kontrolsüz antibiyotik kullanımının önüne geçmek gerekiyor. Ayrıca aşılama da çok önemli bir role sahip. Riskli hasta grupları, çocuklar, gebeler ve yaşlı hastalarla birlikte ve ek hastalığı olan kişilerin sonbahara girdiğimiz şu dönem mevsimsel grip ve pnömokok gibi aşılarını yaptırması gerekiyor." (DHA)